Bu felsefî geometriyi, aksiyomlar, tanımlar, teoremler ve doğrulamaların; şah, fil, at, piyon gibi oynandığı uydurma bir satranç oyununa benzeterek kendimizi avutmaya çalışıyoruz. Spinoza’nın yalnızlığını gidermek için îcât edilmiş, tek başına oynanan bir mantık oyunu gibi görmeye kalkıyoruz. Düzen zihinlerimizin işine gelmez. Biz, hayâl gücümüzün dağınık çizgilerini izlemek isteriz, felsefemizi de tehlikeli bir biçimde hayâlimizin ürünleriyle örmeye çalışırız. Ama Spinoza’yı zorlayan bir tek istek vardı: Dünyanın dayanılmayacak karmaşasını düzene koymak, bir birlik durumuna getirmek. Güney’in güzelliğe tutkunluğu yerine, Kuzey’in hakikate açlığı vardı onda; Spinoza’nın sanatçı yanı, bir düşünce düzeni kurup ona tam bir simetri ve biçim verecek olan mimarlıktı yalnızca.