Bu nişan, Sultan Abdülhamid Han’a takdim edilir. Özel mektupta ise Japon İmparatoru, Abdülhamid Han’dan; “İslam dini, ilim ve teknolojik gelişmeler, vakıflar, hayır kurumlar vs. konuları ile ilgili olarak kendilerine Japonca veya Fransızca olarak bilgiler” gönderilmesini rica eder.
Abdülhamid Han, konuyu Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’ye açar. Osmanlı’nın bilgi ve teknolojisi hakkında bilgi isteyen, deniz aşırı bir ülkeye, eli boş elçiler gönderilemezdi. İlk etapta; tezhipli bir Kur’an-ı Kerim ve daha birçok hediye, elçilerle Japon imparatoruna gönderilir. Diğer bilgiler için de süre istenir.
Bu süre zarfında Sultan Abdülhamid Han, Yeni Kapı Mevlevihanesi saat sanatkarı, Musa Dede’yi huzuruna çağırır. Musa Dede, saat mekaniğini çok iyi bilen zattı. Sultan, Musa Dede’den “çok iyi bir ekip kurarak, daha önce hiç yapılmamış, eşi benzeri olmayan, teknolojik bir saat yapmasını” ferman buyurur. Bunun üzerine Musa Dede, yedi kişilik bir ekip kurarak çalışmalara başlar. “Daha önce hiç yapılmamış, dengi olmayan nasıl bir saat yapmalı ?” diye derin düşüncelere dalar.
Birkaç gün sonra, Sultan Abdülhamid Han, çalışmalar hakkında bilgi almak için Musa Dede’yi tekrar huzuruna çağırır. Musa Dede ve ekibinin çizdikleri projeleri inceler ancak bunlardan tatmin olmaz. Çünkü Musa Dede’nin getirdiği çizimler, klasik saat örneklerinin değişik versiyonlarıdır. Huzurda bulunan Derviş Dede’ye fikri sorulur. Derviş, kağıttaki çizimleri inceler ve şöyle der:
“Bu saat semazen şeklinde olsun. Her saat başı, kollarını açıp sema etsin ve gong çalsın.”
Sultan Abdülhamid Han, projeyi eline alır, dikkatlice inceler, tefekküre dalar ve dâhiyane şu fikri söyler:
“Hayır gong çalmasın! Ezan okusun. Öyle bir tertip yapın ki saat başı ezan okusun.” der.
Kağıda birkaç ayrıntı çizerek Musa Dede’ye verir. Musa Dede, “Ferman Sultanımındır.” diyerek düşünceli bir şekilde huzurdan ayrılır.
Guguklu, gonglu ve değişik melodili saatler mevcuttu. Bunlar; körük ve mekanik düzenlerle halledilebilirdi ama ezan sesi, insan sesiydi. Bu nasıl yapabilirdi? Sultana;
“Efendim bu nasıl olur?” demeden huzurdan çıkmıştı.
Musa Dede, bu düşüncelerde sahafları dolaşırken, Fakir Dede’ye rastlar. Fakir Dede, Melami Mevlevi meşreb bir zattı.
Musa Dede, konuyu gizlice Fakir Dede’y