Abdullah b. Mübarek kendi isnadıyla bir adamdan rivayette bulunuyor. Bu adam, Muaz b. Cebel’den, Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’dan işittiği bir hadisin kendisine anlatmasını istemişti. Ravinin söylemesine göre bu istek üzerine Hz. Muaz b. Cebel ağlamaya başlar. Öyle ki ravi Hz. Muaz’ın ağlamayı kesmeyeceğini sanır. Sonra susar ve der ki: “Rasûlüllah (sallallahu aleyhi vesellem)’ın bana şöyle söylediğini işittim: “Ey Muaz!” Ben de, “Babam ve anam yoluna feda olsun, buyur ya Rasûlüllah!” dedim. Şöyle konuştu: “Sana bir şeyler anlatacağım, eğer bunu korursan sana yararı dokunur ve eğer zayi eder de gerekli şekilde muhafaza edemezsen kıyamet gününde Allah katında bir delil ve hüccetten yoksun kalırsın. Ey Muaz, Allah, gökleri ve yeri yaratmazdan önce yedi melek yarattı. Daha sonra da gökleri yarattı. Yedinci semadan itibaren her bir sema (gök) için bu meleklerden birini kapıcı olarak (bekçi) görevlendirdi. Bu her bir meleği azametle ve güçle donattı. Hafaza melekleri sabahtan akşama dek kula ait amelleri çıkarmaya çalışırlar. Hafaza melekleri tıpkı güneş gibi pırıl pırıl aydınlıktırlar. Hafaza melekleri kula ait amelleri dünya semasına getirdiklerinde bu ameli, kapıda duran meleğe tezkiye ederek ve çoğaltarak sunarlar. Ancak kapıda görevli melek, ‘Bu ameli alın götürün, bunu sahibinin yüzüne çarpın. Çünkü ben gıybet durumuyla ilgili bir meleğim, Rabbimin bana emri var. İnsanların gıybetini yapan bir kimsenin amelini bu kapıdan bir üst makama geçiremem.’ der ve ameli geri çevirir. Sonra yine hafaza melekleri başkaca ameller getirirler, getirilen bu amellerin de salih bir amel olduğuna dair tezkiyede bulunurlar ve çoğaltırlar, bu defa birinci kapıdan geçip ikinci semaya gelirler. Burada kapıda görevli melek, ‘Durun ve bu ameli götürün, sahibinin yüzüne çarpın, çünkü o kul, bu ameliyle dünyalık elde etmek için çalıştı. Rabbimin bana emri var, böylelerinin amelini benden sonraki bir kapıya geçiremem, çünkü o bununla oturduğu meclislerde insanlara karşı övünüyordu’ der