Edebiyatında yer alan göksel eğilimden dolayı, Chesterton için önce ilahiyatçı dediler. Ardından vatandaşlarından bazıları daha ileri gidip, Anglikan kilisesinden ayrılması ve Roma'ya bağlanması yüzünden onun edebiyatının geçerliliğini reddettiler. Suçu bununla da kalmadı Chesterton'un. Onun kozmo-kriminolojik romanı Bay Perşembe'nin felsefi uzamda gösterdiği çeşitlilikten yola çıkarak yazdıklarının salt felsefi yargılarla anlaşılacağı kimi okurlarca iddia edildi. Ancak ne var ki büyük şair, usta çizer ve zeki bir eleştirmen olarak bilinen Chesterton, bütün bu yeteneklerini ve birikimini içkin bir şekilde edebiyat için kullandı. İşin sırını bilenler, öte yandan, Chesterton'un 'paradokslar prensi' olduğunu dillendirir. Hayatı boyunca sigarasını, yemek yemenin tadını, eşsiz benzetmelerini ve keskin aforizmalarını ağzından eksik etmeyen bu prens, bildiklerini gerçekçi ve cesur bir dille anlatır. İlk defa Türkçeye aktarılan Çok Şey Bilen Adam'da da, bu böyle!