“Cihanı parlatan güneş çeşmesi, kör yarasanın gözüne çirkin görünür.”
-Şeyh Sadi
Emir Asgar, kapısı önünde her emrine hazır bekleyen sadık hizmetçisine:
-Bana Vezir Cerrah’ı çağırın, diye bağırdı.
Bu ismi her anışında yüreği nefretle doluyordu. Sanki kocaman bir yara bir neşterle yarılmakta ve içinden kanlı, sarı bir su dökülmekte, yahut bir çıbanın cerihası fışkırmakta. Vezir Cerrah… Ne yaptığına ve ne düşündüğüne şeytanın bile akıl erdiremediği alçak yaratık! Onu hâlâ ne diye yanında tutuyor ve neden derisini yüzüp, etini köpeklere yem etmiyor? Emir Asgar’ın canını sıkan en büyük düşüncesi bu. Neden o alçağı ibret-i âlem için darağacında sallandırmıyor ki?