Yolculuk nereye?
Yolculuk, hiç şüphesiz oraya… Rabbin huzuruna…
Peki, ama oraya nasıl varmalı?
Bu soru çok daha hayati.
İnsan, yolculuğun sona doğru ilerlediğinin bir şekilde farkına varır da, asıl “Oraya nasıl varmalı?” sorusunu sormayı, cevabı üzerinde yoğunlaşmayı, daha önemlisi doğru bir cevabı bulmayı ıskalayabilir.
İnsan, dünyaya, Rabbin bünyesinde sakladığı türlü çeşitli potansiyellerle gelir.
Sonra bu potansiyel imkânlar, gün yüzüne çıkar, insanın gücünü — kuvvetini oluşturur.
Bir süre böyle “Güçlü” olarak devam eder insan hayatı.
Sonra şakaklara ak düşer.
Zirve dönülür.
Güç azalır, azalır ve azalır.
Son nefes, insanın son gücüdür. O da gittiğinde, insanda, dünya varlığından bir şey kalmaz.
Bu durumda insanı, ebediyet kapısı gibi duran kabre götürürler.
Kabre konulduğunda, insanın malı, mülkü, ünvanları, evladü ıyali, her şeyi ama her şeyi bu tarafta kalmıştır.
Artık hayatın gerçeği öte dünyadır. Ebediyyet âlemidir ve orada Rabbin huzuruna çıkılacaktır.