Onların gözünde, para, servet, makam, şöhret, varlıklarının temel uzantılarıdır. Kendilerini onlarsız düşünemezler. Çünkü o kazanımlarıyla bir daha ayrılamayacak şekilde bütünleşmişlerdir.
Böyle bir zengin, parasını kaybedince kendisini kaybeder. Huzurunu ve sağlığını artık bir daha kazanamayacak şekilde yitirir.
Unvanını kaybeden bir ilim adamı ise artık bütün varlığını anlamsız bulur.
Rütbeleri sökülen bir asker ise canı sökülmüşe döner.
Şöhretinden kopan ve unutulan bir sanatçının da hayatı anlamsızlaşır. Oysaki atalarımız, “Mahkeme, kadıya mülk olmaz” demişlerdir.
Bu anlayıştaki insanlar, sahip oldukları serveti, makamı, unvanı ve şöhreti, varlıklarının ayrılmaz bir parçası olarak görürler. Eğer sahip olduklarından ayrılacak olurlarsa öz varlıklarından eksildiklerini; âdeta yaşayamaz hâle geldiklerini hissederler.
Böyle düşünen bir insan, başkalarıyla sağlıklı bir iletişim kurabilir mi?
Bu derece bencil ve maddeci olan biri, her şeyi kendi kazanımları için kullanır. Kazanımlarını korumak için çırpınır. Aklı, fikri ve duyguları, sadece bir noktada toplanmıştır. O da maldan, paradan, unvandan, şöhretten kopmamak telaşıdır.
Bu tavır, iletişimin önündeki en büyük engellerden biridir. Çünkü bu tür insanlar, maksatlarının aksiyle tokatlanırlar. En çok hırs gösterdikleri konudan, darbe alır ve yoksun kalırlar. Bu yüzden sevilmek için çırpınan, sevilmez. Alkış için yırtınan alkışlanmaz. Zira ”Hırs, hasaret (zarar) sebebidir“.
“Rabbena, hep bana” diyen, gözü ve gönlü başkasını görmeyen, nasıl iletişim kurabilir?
Böyle biri, iletişim sevgisi taşıyamaz. Sevgi iletişiminden ise tamamen habersizdir.
14- Muhatabının zihnini okumak da iletişimi engeller.