Halık-ı Kerimim ve ey Rabb-i Rahimim! Senin Said ismindeki mahlukun ve masnuun ve abdin, hem âsi, hem âciz, hem gafil, hem cahil, hem alil (hasta), hem zelîl, hem müsi’ (kötülük eden), hem müsin (yaşlı), hem şakî (eşkiya), hem seyyidinden kaçmış bir köle olduğu halde, kırk sene sonra nedamet edip Senin dergâhına avdet etmek istiyor. Senin rahmetine iltica ediyor. Hadsiz günah ve hatiatlarını itiraf ediyor. Evham ve türlü türlü illetlerle müptelâ olmuş, Sana tazarru ve niyaz eder. Eğer kemal-i rahmetinle onu kabul etsen, mağfiret edip rahmet etsen, zaten o Senin şanındır. Çünkü Erhamürrâhimînsin. Eğer kabul etmezsen, Senin kapından başka hangi kapıya gideyim? Hangi kapı var? Senden başka Rab yok ki, dergâhına gidilsin. Senden başka hak mabud yoktur ki, ona iltica edilsin.” (Lem’alar, On Yedinci Lem’a)