Bir önyargıyı ortadan kaldırmak bir atomu yok etmekten daha zordur.
Albert Einstein
Türk siyasi tarihi pek çok olumlu sayfanın yanı sıra karanlık sayfaları da barındırıyor. Bunlardan biri de hiç şüphesiz darbelerdir. Ülkemizde darbe konusunda her konuda olduğu gibi bir ikilem (dualizm) yaşanıyor. Bazıları kendi ideolojilerine göre 1960 ve 28 Şubat'ı iyi darbeler olarak görürken bazıları da 12 Mart ve 12 Eylül'ü kutsuyor. Tüm bu süreç akla kendisi de bir melek olan Şeytan'ı getiriyor. Yani acaba kötü olan bir şey iyi olabilir mi?
28 Şubat… Türkiye'nin maruz kaldığı son ve aslında post-modern darbe. Görünürde silah, top, asker yoktu, ama görünmeyen bazı unsurlarla -medya, sivil toplum kuruluşları, halk gibi — Refah-Yol devrilmişti. Aradan 10 yıldan fazla bir zaman geçen bu darbeden geriye kalan nedir? Elde ne var? Türkiye gerçekten bir irtica tehlikesi yaşadı mı? Demokrasiye balans ayarı yapmak kime ne kazandırdı? Yoksa bu darbenin arkasında da küresel sermaye ve ülkemizde cirit atan yabancı servisler mi var?
Şemdinli… Karanlık ellerin ülkeyi huzursuzluğa itme operasyonunun son örneği. Kimilerine göre devlet içine nüfuz etmiş derin çetelerin kifayetsizliği, kimilerine göre de İngiliz menşeli bir gizli servis operasyonu. Ne olursa olsun kaybeden Türkiye.
Elinizdeki kitap yakın dönem Türk siyasi hayatını yeni bir gözle bakmanızı sağlayacak önemli bir çalışma. Ömer Lütfi Mete zihninizin koridorlarında geziniyor ve size yeni kapılar açacak farklı ipuçları sunuyor. 28 Şubat post-modern darbesi ve Şemdinli olaylarının parantezde kalmış yanlarını sizin için açıyor.
«28 Şubat'tan Şemdinli'ye Derin Çeteler» mutlaka okunması ve üzerinde düşünülmesi gereken farlı bir çalışma.