Her geçen gün Şirket Devletlerinin insanlık üzerindeki baskısı artıyor. Büyük orduları ve teknolojiyi arkasına alıp koşturan güçler, gelişmiş ülke (Merkez Ülke) halklarını da gözden çıkarttı. Fakirleşen ülkeler gibi, zenginleşmiş ülkeler de her geçen gün fakirleşiyor. Sömürü düzeni; tıpkı mutasyona uğrayan hastalıklar gibi insanlığın önüne her defasında farklı görünümde çıkıyor daha fazla yıkıp çalıyor ve inanılmaz boyutlarda zarar vererek ilerliyor. Böyle bir gücün varlığını anlasanız da, anlamasanız da sizin işinizi, ekmeğinizi, geleceğinizi alıp götürüyor. Bir evvelki günü aratıyor. Burada; sahip olduğu geçici zenginliklere inananları da mutlaka pençesine düşürecek olan bir güçten bahsediyoruz…
Sosyal Demokrasi yüz yıllar önce bu tehlikenin farkına varmıştı. İnsanlığın ancak adalet, eşitlik, üretim ve hakça paylaşımla huzurunu koruyabileceğini savunmuştu. Toplumun tüm sınıflarının birbirleriyle eşit şartlarda sömürülmeden yaşam sürmesini öngörmüştü. Bugüne kadar hiç de öyle olmadı. Paraya sahip olanlar daha da zenginleşti. Başkasını sömürenler daha da güçlendi.
Tüm ilahi dinlerin ve kutsallaşmış inançların temelinde eşitlik ve hakça bölüşüm varken, insanlığın sonuna kadar büyük zulmün ve merhametsizliğin hakimiyeti söz sahibi olacak gözüküyor. Haksızlıklar; felaketleri ve sefaleti tetikliyor. İnsanın insana yaptığı mezalimin boyutları şekli büyüdükçe büyüyor. Hakça bölüşüm her defasında; tüm ideolojilerin içinde paraya sahip güçlerin oyununa ve şeytani hilesine maruz kalıyor. İnsanlık kendini kurtaracak olan “Sosyal Adaletten” her lahsa uzaklaşıyor.
Tüm bu olumsuzluklar Türkiye'yi de etkiliyor. Türkiye, bir yanda uluslararası saldırıları defetmeye çalışıyor, diğer yanda kendi kendine yetmeye çabalıyor. Her ne olursa olsun bağımsızlık savaşı sürüyor.