Üçüncü yol (üçüncü iddia): Kâinatı tabiat yapıyor.
Tabiat Risalesi’nde bu konuya açıklık getirmek için de üç misal verilmişti. Bunlardan biri şöyleydi:
“Gayet vahşi bir adam, muhteşem bir kışla dairesine girer. Gayet muntazam bir ordunun umumî, beraber talimlerini görür. Bir neferin hareketleriyle; bir tabur; bir alay, bir fırka kalkar, oturur, gider. Bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşi aklı, bu kumandanın, devletin nizamiyle ve kanun-u padişahi (padişah kanunu) ile kumandasını anlamayıp inkâr ettiğinde, o askerlerin ipler ile birbirlerine bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayalî ip, ne kadar harika bir ip olduğunu düşünür; hayrette kalır. Sonra gider, Ayasofya gibi gayet muntazam bir camiye, Cuma gününde dâhil olur. O cemaat-i Müsliminin, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde ederek oturduklarını müşahede eder. Manevî ve semavî kanunların mecmuundan ibaret olan şeriatı ve şeriat sahibinin emirlerinden gelen manevî düsturları anlamadığından, o cemaatin maddî iplerle bağlandığını ve o acip ipler onları esir edip oynattığını tahayyül ederek en vahşi insan suretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.
“İşte aynı bu misal gibi: Sultan-ı Ezel ve Ebedin (Cenab-ı Hakk’ın), hadsiz cünudunun (askerinin) muhteşem bir mescidi olan şu kâinata, mahz-ı vahşet (tam vahşet) olan inkârlı fikr-i tabiatı (tabiatçılık fikrini) taşıyan bir münkir giriyor. O Sultan-ı Ezelînin (Allah’ın) hikmetinden gelen nizamat-ı kâinatın (kainat nizamının) manevî kanunlarını, birer maddî tasavvur ederek (zannederek) ve Saltanat-ı Rububiyetin (Allah’ın saltanatını) kavanîn-i itibariyesi (itibari kanunları) ve o Mabud-u Ezelînin (Allah’ın) Şeriat-ı Fıtriye-i Kübrasının (yaradılış kanunlarının) manevî ve yalnız mevcud-u ilmîsi (ilmi mevcudu) bulunan ahkâmlarını (hükümlerini), düsturlarını birer mevcud-u haricî ve maddî birer madde tahayyül (hayal) ederek Kudret-i İlahiyenin yerine, o ilim ve kelamdan gelen ve yalnız vücud-u ilmîsi (ilmi vücudu) bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine icad vermek, sonra da onlara tabiat namını takmak ve yalnız cilve-i kudret-i Rabbaniye olan kuvveti, bir zîkudret ve müstakil bir kadîr telakki etmek, misaldeki vahşiden bin defa aşağı bir vahşettir.