Hicretle birlikte, gerek İslam’ın evrensel boyutta tebliği gerekse Müslümanların barış ve güvenlik içinde yaşama imkanına kavuşması için siyasi hakimiyetin zarureti ortaya çıkmıştı. Çünkü İslam dininin bütün yönleriyle yaşanabilmesi için, Hz. Peygamber’in tek söz sahibi olduğu bağımsız bir ülke gerekiyordu. Kişisel ve sosyal hayatın bütün yönlerini kuşatan İslam’ın tam anlamıyla hayata geçirilmesi ve gerçek İslam medeniyetinin kurulması ancak böyle bir ülkede gerçekleşebilirdi.