Çanakkale’de düşman, hem teknik açıdan hem de silah, mühimmat, gıda ve giyecek açısından mükemmeldi. Dünyanın en güçlü armadası ve en eğitimli ordusuydu. Osmanlı Devleti ise ne askerlerinin karnını doyurabiliyor ne de onlara yeterli mühimmat verebiliyordu.
Buna rağmen imkânsızı başardık! Peki, tek dişi kalmış canavarın yenilmesi nasıl mümkün olabildi?
Osmanlı, yıllarca emek vererek imanlı, yürekli, fedakâr, cefakâr insanı yetiştirmiş, o insan da imkânsızlıklardan imkân çıkararak Çanakkale Zaferi’ni kazanmıştır.
Bu eser; imkânsızlığa teslim olmayan, yokluğa boyun eğmeyen, böylece bir milletin yeniden dirilişine ruh üfleyen besmeleli dudakların, imanlı yüreklerin hikâyesini anlatıyor. Topun tüfeğin değil, çelik gibi iman dolu göğüslerin, su gibi berrak zihinlerin, ok gibi hedefe kilitlenmiş kararlı iradelerin hikâyesi…
Bu hikâyeden arta kalan: Ne kadar Seyit Onbaşı yetişirse, o kadar Ocean zırhlısı batacaktır!