Garip Yûnus, yoksul Yûnus, fukara Yûnus… Doğu Anadolu'nun yıkılmaya yüz tutmuş bir köyünün yamacındaki tepeye düşüp bayıldı…
Kepeneğine sarılmış bir çoban, süre süre geldi koyunlarını. Dudaklarında kaval, kavalda bir eski türkü… Kara koyun sudan geçsin bre! Tuz yalamış, ciğeri harlamış da olsa sudan, eğilip içmeden geçsin bre!
Kepeneğine sarılmış çoban tepede, kolları iki yana açılmış, upuzun yatan adama yaklaştı korkuyla. Adam soluk alıp veriyordu, ölmemişti… Yüklenip yürüdü bayırdan aşağı. Bağırmaya başladı:
«Hey bre, duymaz mısınız? Ölmeden yetişin bre…»